19 Haziran 2008 Perşembe

Dil seni gül bahçelerine de götürebilir; balçık deryalarına da sürükleyebilir


Çatlak kova
Hindistan�da bir sucu, boynuna astığı uzun bir sopanın uçlarına taktığı iki büyük kovayla su taşırmış. Kovalardan biri çatlakmış. Sağlam olan kova her seferinde ırmaktan efendinin evine ulaşan uzun yolu dolu olarak tamamlarken, çatlak kova içine konan suyun sadece yarısını eve ulaştırabiliyormuş.

Bu durum iki yıl boyunca her gün böyle devam etmiş. Sucu her seferinde efendisinin evine sadece 1,5 kova su götürebiliyormuş. Sağlam kova başarısından gurur duyarken, zavallı çatlak kova görevinin sadece yarısını yerine getirebiliyor olmaktan dolayı utanç duyuyormuş. İki yılın sonunda bir gün çatlak kova ırmağın kıyısında sucuya seslenmiş: �Kendimden utanıyorum ve senden özür dilemek istiyorum.� �Neden?� diye sormuş sucu. �Niçin utanç duyuyorsun ki?� Kova cevap vermiş. �Çünkü iki yıldır çatlağımdan su sızdığı için taşıma görevimin sadece yarısını yerine getirebiliyorum. Benim bu kusurumdan dolayı sen bu kadar çalışmana rağmen, emeklerinin tam karşılığını alamıyorsun.� Sucu şöyle demiş kovaya: �Efendimin evine dönerken yolun kenarındaki çiçeklere dikkat etmeni istiyorum.� Gerçekten de tepeyi tırmanırken çatlak kova patikanın bir yanında renk renk gülleri ve çeşitli çiçekleri görmüş. Fakat yolun sonunda yine suyunun yarısını kaybettiği için yine kendini kötü hissetmiş ve sucudan tekrar özür dilemiş. Sucu kovaya sormuş: �Yolun sadece senin tarafında güller ve çiçekler olduğunu ve diğer tarafta hiç çiçek olmadığını fark etmedin mi? Bunun sebebi benim senin kusurunu bilmem ve ondan yararlanmamdır. Yolun senin tarafına çiçek tohumları ektim ve her gün biz ırmaktan dönerken sen onları suladın. İki yıldır ben bu güzel çiçekleri toplayıp onlarla efendimin sofrasını süsleyebiliyorum. Sen böyle olmasaydın, o evinde bu güzellikleri yaşayamayacaktı.� Hepimizin kendimize has kusurları vardır. Bizler aslında bir yönüyle çatlak kovalarız. Allah�ın büyük kainatında hiçbir şey zayi edilmez. Kusurlarımızdan korkmayalım. Onları sahiplenelim... Kusurlarımızda gerçek gücümüzü bulduğumuzu bilirsek eğer, biz de güzelliklere vesile olabiliriz. Zira, kusurlarımız olmasaydı tövbe etmemizin bir manası olmazdı.
ALİ BUDAK

Tohum ve söz
İlmin başı güzel dinlemedir. Sonra anlama, sonra hıfzetme, sonra onunla amel etme ve sonra da onu yayma gelir. Hikmetli söz söyleyenlerden bir zat şu darb-ı meseli aktarır bize: Tohum eken, tohumunu getirir ve ondan bir avuç alıp saçar. O tohumun bir kısmı yol üstüne düşer, onu hemen kuşlar kapışırlar. Bir kısmı, üzerinde çok az toprak bulunan bir kayanın üstüne denk gelir. Birazcık nemlenir, kök salar. Kökler sert kayaya varıp geçecek yer bulamayınca kuruyuverir. Bir kısmı, güzel fakat dikenli bir toprağa düşer bitip boy verince dikenler etrafını sarar ve boğarlar, işe yaramaz hale gelir. Bir kısmı da ne yol, ne kaya, ne de dikenli olan bir toprağa isabet eder. Boy atar ve yararlı hale gelir. Bu misâlde tohum eken, hikmetli söz söyleyene; tohum, hikmetli, doğru söze; yola düşen tohum, dinlemek istemediği halde dinleyen ve neticede de şeytanın kalbine attığı düşüncelerle dinlediğini unutana; kayalığa düşen tohum güzelce dinleyen fakat onu uygulayacak gayreti taşımayan bir kalbe havale eden ve anladığını ifsad edene, dikenli toprağa düşen tohum, söze kulak verip onu uygulamaya niyetli, fakat kötü duygu ve isteklerin itirazı karşısında boğulan ve dinlediklerini ifşa edip niyetlendiği şeyi yerine getirmeyene; ne yola ne kayalığa ne de dikenli toprağa düşmeyip, güzel bir toprağa düşen tohum ise, sözü dinleyip onu uygulamaya niyet eden, anlayan, yeri gelince uygulamak için sabırlı olup, kötü duygulardan uzaklaşan adama benzetilmiştir.
Ailem


Dil seni gül bahçelerine de götürebilir; balçık deryalarına da sürükleyebilir
Kalp ve dil...
Ya iyilik, güzellik fidanlığı; ya kötülük, bozgunculuk bataklığı.
İnsan nasıl işletirse dil madenini, öyle süsler, donatır ömür ağacını.
Ve nasıl besleyip donatırsa öyle ürünlerle donatır kalp toprağını.
Dil ve kalp, ya kötülükler yuvası, kumkuması, ya iyilikler-güzellikler ovası.

Hani, Lokman Hekim, bir çırağıyla ava çıkmıştı, uzun yoldan evine döneceği sırada bir kabile reisi bu meşhur hekimi misafir etmek istedi.

Lokman Hekim, nasıl beden dilinden anlıyorsa öyle de gönül ve ruh dilinden anlıyordu. Kırmadı kabile reisini. O gece misafir kaldılar. En semiz koyunlardan biri kesildi. Yemek için harekete geçildi. O sırada Lokman Hekim, çırağını imtihan etmek istedi:

- Getir bakayım bana koyunun en temiz iki organını.

Çırak gitti koyunun kalbini ve dilini getirdi.

Lokman: �Aferin!� dedi, tam isabet. Bir canlının en temiz iki organı kalbi ve dilidir.�

Yediler, içtiler, şükrettiler. Sabah olduğunda da her misafirin yaptığı gibi, yola revan oldular.

Ne var ki yol kısa değil, Lokman aslında ava çıkmış gibi görünüyor; ama bu av sıradan bir yiyecek bulma avı değil. Hekimlik yolunda yeni bitkiler, ilaçlar bulma yolculuğu�

Akşama yakın bir saatte bir başka kabile reisi de Lokman Hekim�e misafir olması için ısrar etti.

İmkân varsa, davete icabet etmeli. Lokman Hekim de öyle yaptı. Yine akşam ve daha semiz bir koyun kesildi. Bu seferki imtihan daha zorluydu.

Lokman, çırağına: �Haydi şimdi de koyunun en pis iki organını getir bana.� dedi.

Çırak gitti, bir süre sonra yine kalp ve dille dönüp geldi.

Uzattı kalp ve dili Lokman Hekim�e. İşte efendim, dedi, bir canlının en pis iki organı.

Lokman: �Aferin dedi, sen sadece görünen, duyulan bilgilerle değil; aynı zamanda marifetle de donatmışsın kendini. Gerçekten de kalp ve dil, bir canlının hem en temiz, hem de en pis organlarıdır.�

Dil ve kalp dedikodu, fitne kaynağı haline gelmişse hem sahibini yer bitirir, hem de çevresinde tahribatlara yol açar. Kısacası, şer için işlese, kötülükler, tahribatlar kaynağı olur. Ama aynı organlar hayır için işlese, güzellikler, iyilikler merkezi olur.

***

Dilini bir binek bil.
Seni gül bahçelerine de götürebilir.
Balçık deryalarına da sürükleyebilir.
Kalbini kirli, paslı ya da parlak bir ayna bil.
Bütün güzelliklere karşı kör de kalabilir
Güneşle parlayan, güneşi yansıtan bir talihe sahip de olabilir.
M. SAİD TÜRKOĞLU







Hiç yorum yok: